28 Temmuz 2010 Çarşamba

Kaç tane farklı deterjan?

Deterjan kendi başına 100 seneden kısa bir geçmişe sahip. Bundan en fazla 70 sene öncesine kadar da insanların çok büyük bir kısmı evleinin temizliğini, giysilerinin temizliğini ve hatta kendi temizliklerini aynı kimyasalları ( genelde sabun) kullanarak yapıyordu.

Peki, bu kadar büyük bir özelleşmenin sebebi ne? Bugün neden cam için ayrı, fayans için ayrı, ahşap için ayrı ve metal için ayrı deterjan türleri bulunuyor? Bu özelleşmeler performansta ne gibi değişikliklere imkan sağlıyor?

Şimdi açıklıyorum.

Artık insanlar temizlik söz konusu olduğu zaman daha büyük isteklerde bulunmaya başladılar. Eskiden sadece sağlık için yapılan zorunlu temizlik yerini hem hijyen hem de nezih görüntü için yapılan detaylı bir temizliğe bıraktı.

Bu durum da deterjan formülasyonlarında özelleşmelere yol açtı. Örnek vermek gerekirse, cam temizleyicilerden camda toz kalma durumunun önüne geçmesi (antistatik etki) ve hemen buharlaşması, ahşap temizleyicilerden ahşaplara bakım yapması, metal temizleyicilerden metali paslanmaya (korozyon) karşı koruması beklenmeye başlandı. Farklılık yaratan markalar pazarda daha kolay müşteri buldukça daha fazla marka farklılık yaratmaya başladı (positive feedback). Sonuçta piyasaya özelleşmiş onlarca hatta yüzlerce ürün türü çıktı.

İşin aslı, bu ürünlerin neredeyse tamamı 3-4 ana ürün formülasyondan türetilebilecek formülasyonlara sahip. İçeriklerinde tipik olarak %1 ila %5 arasında özelleştirilmiş yardımcı etken maddeler (minor) bulunuyor, ve bu farklılığı sağlayan bu etken maddeler. Yani aslında ürünün özel olan kısmı bu kadar küçük.

Peki, siz ne yapmalısınız.

Özetleyecek olursak, eğer temizlik için karar vermesi gereken bir profesyonel, bir ev kadını veya bir öğrenciyseniz bilmeniz gereken en önemli şey aslında evinizin temizliğinin tamamını sabun kullanarak yapabilecek olduğunuz gerçeğidir.

İkinci bilmeniz gereken ise onlarca formülasyonun size sabundan çok daha yüksek performans sağlamak için hazırda beklediği gerçeğidir.

Yine de, sorularınız olursa, bize ulaşmaktan çekinmeyiniz.

Oğuzcan Ünver
Kimya Mühendisi (M. Sc.)
www.ekokimya.net

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Bulaşıklarımızı yıkayalım, tertemiz olsunlar

Ankarada yaşadığım 4 senenin büyük bir kısmında babaannemin evinde kaldım.

Babaannem her ne kadar kimya mühendisi olsa da, teknolojiyi çok fazla sevmez. Bu durumun nedenine inmek başka bir yazının ve hatta başka bir blog'un konusu olabilir. Ancak durumun sonucu çok açık. Babaannemin evinde bulaşık makinası yok.

Bu aslında çok da garip bir durum değil. Herhalde elde bulaşık deterjanının rahatlığından dolayı bulaşık makinası kullanım oranı İngiltere'de bile %60 civarlarında. Bulaşık makinası toplumun büyük bir kısmı tarafından gereksiz görülüyor.

Düşününce gerçekten de günde iki-üç tabak, 4-5 çatal bıçak yıkayan birisinin makinasını doldurması ve hakkıyla çalıştırması 1 haftayı geçebiliyor. Hatırlamadığım bir kaynaktaki bir çalışma bundan yola çıkarak öğrenci evleri gibi bulaşık sirkulasyonunun düşük olduğu (durmadan pizza falan yenilen) evlerde bulaşık makinası kullanmak yerine kullan-at bulaşık takımları kullanmanın daha ekonomik olduğunu ileri sürmekteydi. Düşününce bunun suyu var, elektriği var, bulaşık deterjanı var, beklemesi var, kurutması var... İyisi elde yıkayalım diyesi geliyor insanın cidden.

Gelsin.

Elde bulaşık yıkamak bence bir sanat. Deterjanı koymak, süngerle köpürtmek. Lekelerle mücadele etmek ve sonunda kazanmak. Heyt be =)

Şimdi o zaman gelin, buyrun, beraber yıkayalım.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Deterjanımı aldım, şimdi ne yapacağım?

Deterjan konusunda size birkaç tavsiye vermek istiyorum. Gerek profesyonel, gerek kişisel kullanımda bu tavsiyeler işinize yarayacaktır.

1- Uygulama sonrası durulama öncesi bekleyiniz

Bulaşık deterjanınn en ağır kir lekelerini çıkaracak kapasiteye ulaşmasını nasıl sağlarsınız? Çok basit. Bekleyerek.

Deterjanlarda yüzey aktiflerin çalışmaya başlaması için zaman geçmesi gerekiyor. Gerekli bekleme süresi bazen 5 dakika oluyor, bazen de 15 dakika... Yüzey aktifler bu sürenin sonunda gerekli işlemleri yapmış oluyor. Ve karşınızda, yokolmuş lekeler, erimiş kirler!

 2- Sıcak, daha sıcak!

Diyelim ki leke çıkmıyor. Ne yapacaksınız? Ağlayıp leke ile küssek, leke duymaz bile. İşte böyle durumlarda çok güçlü bir silah sıcaklıktır.

Kimyasal reaksiyonların hızı her 10 derecelik sıcaklık artışında kabaca 2 katına çıkar. Yani bir diğer deyişle sıcaklık 33 derece arttırmanız durumunda temizleme hızınız 10 katına çıkacaktır. Etkiniz de dolayısıyla 10 kat artacaktır. Diyelim 66 derece arttırdınız, bu durumda temizleme hızı 100 katına çıkacaktır.

Aman derim ama, lekeleri çıkartacağım diye çamaşırlarınızı görsel sanat harikalarına çevirmeyiniz.

3- Leke ama ne leke!

Şunu aklınızda tutun, her leke farklıdır. Lekelerin türleri ve nasıl çıkartılacakları başka bir konu, ancak ben kabaca 4 leke türünü söyleyeceğim.

1 - Protein (kan, süt, yumurta)  lekesi,
2 - Yağ lekesi,
3 - Metal (bildiğimiz kir) lekesi,
4 - Tanin (çay, kahve, şarap) lekesi.

Bu noktada, protein lekesine enzim içeren deterjanlarla, yağ lekesine solvent içeren deterjanlarla, metal lekesine yoğun yüzeyaktif ve metal tutucu içeren deterjanlarla,  tanin lekesine de ağartıcı ihtiva eden deterjanlarla müdahale etmek gerekir.

Hep söylerim, bilirsiniz. Eğer daha detaylı bilgi isterseniz, www.ekokimya.net sizleri bekler.

Telefon:  +90 (212) 422 28 58 (meşgul olabilir, bir daha arayınız)
mail:        info@ekokimya.net

sevgiler, saygılar

Oğuzcan Ünver
Yüksek Kimya Mühendisi

6 Temmuz 2010 Salı

İyi Deterjan - Kötü Deterjan (2)

Devam ediyorum.

4- Tuzlu tuzlu sahte yoğun deterjan


Şimdi efendim, deterjan işinde tuz vazgeçilmezdir. Tuz dediğimiz, bildiğiniz sofra tuzu. NaCl. Sodyum klörür.

Nasıl mı? Söylüyorum. Deterjanı yaptıktan sonra içine biraz kompleksleştirici, biraz da tuz koyarsınız, vizkozite (kıvam) kat ve kat artar.

Sonra da deterjanı görenler "vay be, yoğun bu" der. Algıda seçicilik malum.

Tabi, tuz kıvamı arttırıyor olsa da performansı pek fazla değiştirmez. Sonra eve bir alırsınız. Fosss çıkar.

5- Arkadaşa bakmıştım çıkacağım deterjanı


Deterjanlar dedik, acımasız dedik. Affetmezler dedik. Yalnız asıl affetmeyen arkadaştan/dosttan/tanıdıktan alınan deterjandır kuşkusuz.

Tabiri caizse kalitesizdir. Kullanılmaması gerekir. Ama arkadaş hatrıdır, Kahvedir, kırk yıldır derken bir anda kendinizi bunu kullanırken bulursunuz.

En sonunda hesaplar öyle bir noktaya gelir ki, arkadaşa nakit para verip deterjanı başka bir yerden almak daha ekonomiktir.

6- Zehirli deterjan


Var mı diye soracaksınız, ne yazık ki evet diyeceğim. Şimdi deterjan konusunda AB direktiflerimiz var, bir de Çevre ve Orman Bakanlığı'nın direktifleri var.

Bu direktiflerde yasaklı maddeler ve zehirli maddeler tanımlanmış durumda.

Kuşkusuz bu direktiflere uymayan ve tabiri caiz ise "zehirli" olan bir sürü deterjan ne yazık ki piyasada.

Uzak durmalı.

4 Temmuz 2010 Pazar

İyi Deterjan - Kötü Deterjan (1)

Serbest piyasa ekonomisi ülkemizde hakkıyla çok uzun süredir uygulanıyor. Girişimcilik destekleniyor, teşvikler artıyor.

Tabi, bu durumda sanayi girişimlerinin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Sıvı temizlik ürünleri de gayet gözde bir sektör.

Sektörde neler mi oluyor? İyiler oluyor ve kötüler oluyor.

Ama tabi, iyi deterjan ile kötü deterjan arasındaki fark hiç o kadar bariz olmuyor.

Şimdi sizleri tanıştıracağım. Kötü deterjan. Farklı özellikleriyle. İyi deterjana karşı.

1- Önce iyi olup sonra bozan deterjan:

Şirkette oturursunuz, telefon gelir. Bir deterjan firması. Açarsınız telefonu, merhaba dersiniz. Size deterjanları, şampuanları, sabunları ve temizleyicileri ile ilgili bilgi vermek isterler. Yanınıza gelmek isterler

Kullandığınız deterjan da o kadar iyi değildir. Değiştirmek istiyorsunuzdur.

Çağırırsınız yanınıza. Konuşursunuz uzun uzun. Anlatırlar. Markaları en iyisidir, en kalitelisidir. Anlatırlar. En uygun fiyatlı, en ucuz onlardır.

Dinlersiniz saygıyla. Fiyatlar sunulur. Uygundur fiyatlar. Numuneler istenir. Numuneler gelir.

Her şey çok uygundur. Fiyat ucuzdur. Ürün uygundur. Konuşursunuz gerekli kişilerle. En iyisi buymuş dersiniz.

Verirsiniz siparişi. İlk bidonlar gelir, iyidir. İkinci posta, üçüncü posta derken bozulmaya başlar ama.

Sonra bir bakarsınız, kalite düşmüş. Sabit kalite yok. Dersiniz, "su be bunlar!". Kızarsınız adamlara. Kızarsınız kendinize.

Sonra bir telefon gelir. Başka bir firmadır arayan. Olaylar tekrar gelişir.

2- Konsantreyim diyen ama konsantre olmayan deterjan:


En ağırlarından birisidir bu arkadaş. Alırsınız işinize, okulunuza, evinize, ofisinize. Derler ki "bunu 10 kat sulandırın.". Derler ki "bu kat ve kat etkilidir.". Hesaplarsınız, çok ucuza geliyordur.

Sonra deterjanı çalışanlarınıza verirsiniz. Anlatırsınız. Sulandır bunları dersiniz. Hayhay derler. Sevinirsiniz. Ucuza geldi dersiniz.

3-5 gün geçer. Haftalar geçer. Aylar geçer. Sonra bir telefon gelir. Deterjancılardır. Deterjanlarını tanıtacaklardır. Kıramazsınız, çağırırsınız.

Gelirler, anlatırlar. O an anlarsınız. Sizin kullandığınız ürün aslında konsantre değildir. Konsantrasyonu normal ürünlerden bile daha azdır.

Sinirlenirsiniz belki, belki sadece gülersiniz. Olan o aylara olur. Deterjanlara olur. Ülkeye hayırlı olsun, neticede...

3- Doğada çözünmeyen, çevreyi kirleten kötü deterjan


Bu acımasızdır. Çok acımasızdır. Kurallara saygı duyulmamasının acıklı bir örneğidir.

Deterjan gelir. Yenidir. Ucuzdur. Etkilidir. Alırsınız. Seversiniz.

Ama neler yapar o. Çevreyi rezil eder. Affetmez yani.

Kirletir. Doğada atık bırakır. Balıkları öldürür. Hayvanları zehirler. Asit yağmurlarına bile sebep olabilir.

Üstelik acıklı olan bunları çoğu zaman uygun olmayan maddeleri yasal olmayan oranlarda kullanarak yapmasıdır. Almanların bir lafı vardır. schade.

Gerisi diğer yazıda...